Verem ilk çağlardan beri var olan ciddi bir toplum sağlığı sorunudur, geçen yüzyılın ortalarına
kadar, özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında tüm Dünya'da ve ülkemizde en büyük sağlık sorunu idi
ve 100.000 nüfuslu yerleşim bölgelerinde her yıl 250-300 kişi verem hastalığı nedeniyle ölüyor
du,çünkü o tarihlerde veremi tedavi edebilen bir ilaç yoktu, hastaların çoğu ölüyordu. Fransız
araştırmacılar 1921 yılında(BCG) verem aşısını buldu,1944 yılında da Walksman ilk verem ilacı olan
streptomisini buldu böylece verem tedavi edilmeye başlandı, daha sonra 1950 li yıllarda diğer etkili
verem ilaçlarının da bulunmasıyla verem tedavi edilebilir hale geldi. Yine bu yıllarda ülkemizde
kurulan verem savaş dernekleri,sağlık bakanlığı ve DSÖ(Dünya Sağlık Örgütü) nün işbirliğiyle vereme
karşı büyük bir savaş başlatıldı ve 1947 yılında ocak ayının birinci haftası ‘' Verem Eğitim ve
Propaganda Haftası'' ilan edilerek bunun her yıl tekrarlanması ve hafta boyunca toplumun verem
hakkında bilgilendirilmesi için her tür imkan kullanılarak çalışmalar yapılmasına karar verildi,bu yılda
04-10 Ocak 2015 tarihleri arası 68.Verem Eğitim ve Propaganda Haftası olarak kutlanacaktır.
Geçmişte veremin irsi bir hastalık olduğu sanılırdı, 1882 yılında Robert Koch'un hastanın
balgamında Mycobacterium Tuberculozis denen basil cinsi mikrobu izole etmesi üzerine veremin
mikropla oluşan bir hastalık olduğu,irsi bir hastalık olmadığı kesinleşti.
Verem hastalığının bulaşması da bu mikrobun insandan insana geçmesiyle olur, bu geçiş başlıca
hava yoluyla olur, veremli hastanın öksürük aksırıkla havaya yaydığı balgam zerrecikleri bilhassa
kapalı mekanlarda uzun süre havada asılı kalır ve hasta ile aynı mekanı uzun süre paylaşan sağlıklı
kişiler solunum yoluyla bu zerrecikleri alınca zerreciklerin taşıdığı mikropları da almış olurlar, böylece
bu kişiler verem mikrobuyla enfekte olurlar, işte bu nedenle bulaşma en çok hastanın aile
bireylerinde ve yakın çalışma arkadaşlarında görülür ki halk bu nedenle hastalığın irsi olduğunu
sanmıştır, bu kişiler enfekte olmuşlardır ama henüz verem hastası değildirler, ancak bu şekilde
enfekte olmuş kişilerin yüzde 5-10 nu ömürlerinin herhangi bir döneminde vücut direncinin düşmesi
ve immün sisteminin zayıflaması ile verem hastası olurlar,çünkü solunumla alınan verem mikropları
adeta pusuda kişinin vücut direncinin düşmesini bekler ve bu fırsatı bulunca harekete geçip hastalık
Basilin kaynağı genellikle tedavi görmemiş aktif akciğer ve gırtlak veremi olan hastalardır, tedavi
Tedaviye başlanıp 2-3 hafta ilaç kullanılması ile bulaştırıcılık büyük oranda yok olur.
AİDS (HIV),şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, bazı kanserler,ilaç ve alkol
bağımlılığı,sigara,madenci hastalığı ve diğer bazı kronik hastalıklar vücut direncini düşürerek
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri verem mikrobuyla enfektedir ve bunlardan yüzde 5-10 nu
Dünya'da verem hastalarının % 80'i 15-49 yaş arasındadır, ülkemizde de hastaların çoğunluğu
DSÖ(Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre 2013 yılında dünyada 8.5 milyon yeni verem hastası
ortaya çıkmış ve 1.3 milyon kişi verem nedeniyle ölmüştür , bu ölümlerin 320.000'i HIV pozitif(AİDS
Hastası) tüberküloz hastalarıdır,yani HIV vücut direncini düşürerek veremin ortaya çıkışını çok artıran
Dünya'daki verem vakalarının yüzde sekseni Güneydoğu Asya ülkeleri ve Afrika'da görülür ki
Dünya'daki tüm TB(Verem) vakalarının yüzde 40'ı Hindistan ve Çin'de bulunmaktadır. Ancak bu
durum gelişmiş batı toplumlarında TB(Verem) olmadığı anlamına gelmiyor, Amerika ve Avrupa
ülkelerinde de verem vardır,zira verem mikrobu zengin, fakir,zenci beyaz,dil,din,ırk ayırmaz; her
insanda hastalık oluşturur,ancak gelişmiş batı toplumlarında halkta bilinç oluşmuş,hastalar bulunup
tedavi edilmiş, aşılama v.d. koruma tedbirleri yaygınlaşmış,kişilerin yaşam standardı yükselmiş buda
göreceli olarak bu toplumlarda veremin daha az görülmesini sağlamıştır.
2
Ülkemizde de kesintisiz sürdürülen mücadele ve TB(Verem) tedavisinin ücretsiz oluşu ve giderek
oluşan bilinç sonucu verem giderek azalmaktadır. Ülkemiz verem yaygınlığı yönünden Avrupa
Bütün bu iyiye gidişe rağmen verem halen tüm Dünya'da çok önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya
Ülkemizde yeni tespit edilen verem hastası sayısı her yıl yüzde 6-7 oranında azalmaktadır,2013 yılı
verilerine göre Türkiye'de kayıtlı veremli hasta sayısı 14.000 olup yüzde 59 erkek, yüzde 41 kadındır.
Hastaların yüzde 64 ünde akciğer tutulmuştur, bunun dışında akciğer zarları, lenf bezleri, kemikler,
böbrekler, beyin zarları başta olmak üzere bütün organları tutabilir.
Genel belirtiler, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, çocuklarda kilo alamama, gece terlemesidir.
Akciğer vereminde bunlara ilaveten öksürük,balgam,kanlı balgam, kan tükürme,göğüs-sırt-yan
ağrısı,nefes darlığı,gırtlak vereminde ise ses kısıklığı olabilir,diğer organ tutulumlarında ise genel
İki üç haftadan fazla süren öksürüklerde veremden şüphelenilmeli gerekli muayene ve incelemeler
Verem tanısı koymak için hastanın yakınmaları, başta akciğer filmi olmak üzere film çekilmesi,
PPD(TDT)Tüberkülin Deri Testi, balgam ve diğer bazı vücut sıvılarında verem basili aranması başlıca
yapılması gereken incelemelerdir, ancak kesin verem tanısı için mutlaka mikroskopla basilin
TB(Verem) bildirimi zorunlu bir hastalıktır, tüm sağlık kurum ve kuruluşları verem tanısı koydukları
vakaları 24 saat içinde İl Halk Sağlığı Müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.
Ülkemiz de verem'in tedavisi ücretsizdir, ilaçları devletçe ücretsiz olarak verilir ve temel verem
Tedavi standarttır, kombine ilaç tedavisi yapılır, günlük ilaç verilir ve aksatmadan en az altı ay ilaç
kullanılması gerekir. Uzun süreli bir tedavi olduğundan hastalar tedavilerini aksatabilmektedirler ki
buda, bu hastaların tedavi şansını azaltmanın yanında mikrobun zaten sınırlı sayıda olan verem
ilaçlarına direnç geliştirmesine yol açmaktadır ki bu şekilde tedavisini aksatan hasta sadece kendine
değil tüm insanlığa zarar vermektedir. Bunun önlenmesi, düzenli ve yeterli dozda ve yeterli süre
tedavinin sağlanabilmesi için DGT(Doğrudan Gözetimli Tedavi)uygulanır ki bunda hastanın ilaçları
tercihan sağlık personeli olan bir gözetmen tarafından günlük olarak içirilir, halen ülkemizde bu metot
uygulanmaktadır. Bu şekilde yeterli , uygun doz ve yeterli süre ilaç kullanılırsa hasta şifa bulmaktadır.
Ancak son yılarda bir ya da birden çok verem ilacına dirençli vakalar giderek artmıştır, bu
vakalarda daha pahalı, yan etkileri daha ağır ilaçlarla 24 ayı bulan bir tedavi süreci gerekir ve bu
hastalarda tedavi olabilme şansı daha düşüktür ve bunlarda ölüm ihtimalide daha fazladır. Bu
hastaların tedavileri sadece Sağlık Bakanlığının belirlediği beş referans göğüs hastanesinde yapılır.
Veremden korunmak mümkündür, bunun için BCG(Verem Aşısı),verem hastalarının bulunup
tedavi edilmesi , böylece toplumda bulaştırma zincirinin kırılması, hasta yakınlarına ilaçlı koruma
yapılması başlıca yollardır, verem aşısı ülkemizde 2 ayını dolduran bebeklere yapılır.
Verem hastası unutmasın ki, eğer tedavisini yarım bırakırsa ilerleyen zamanlarda çocuğu,
eşi,kardeşi,hatta torunu bile verem hastası olarak karşısına çıkabilir,öyleyse verem hayatın sonu
değildir,herkes verem hastalığına yakalanabilir,ve tedavisi mümkündür,ama hasta tedavisi aksatıp aile
içinde,iş yerinde,toplumda mikrop saçarak dolaşırsa çevresinde yeni hastaların ortaya çıkışına sebep
olacaktır,bu nedenle her verem hastası kendisi için olduğu gibi ailesi,çevresi ve topluma karşı tedavi
UNUTMA VEREM TEDAVİ EDİLEBİLEN BİR HASTALIKTIR ,
YETERKİ TEDAVİ OLMAYI İSTE VE TEDAVİNİ AKSATMA.
Dr. Mehmet AYBULUT
Turhal İlçe Sağlık Müdürü
Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi