BU YAZI SİZİ YILLAR YILLAR ÖNCESİ ANILARINIZA GÖTÜRECEK | ERBAA GÜNDEM | Haber | Haberler - Tokat- Erbaa haberleri
  • Künye
  • Form
  • İlanlar
  • Fotoğraflar
EDD Yapı & İnşaat

BU YAZI SİZİ YILLAR YILLAR ÖNCESİ ANILARINIZA GÖTÜRECEK

Erbaalı hemşehrimiz Yusuf Taşar'ın kaleminden sizleri anılarınıza götürecek mükemmel bir yazı...

2020-05-24
BU YAZI SİZİ YILLAR YILLAR ÖNCESİ ANILARINIZA GÖTÜRECEK

Erbaalı hemşehrimiz Yusuf Taşar'ın kaleminden sizleri anılarınıza götürecek mükemmel bir yazı...

Vakit iyice gece yarısını geçmiş olmasına rağmen,
yün yer döşeğinin üzerinde bir oyana bir buyana dönüp durur ve heyecandan uyuyamazdık.
Neredeyse köydeki bütün çocuklar aynı durumdaydı.
Nasıl uyuyabilirdik ki?
Sabah arefe, ertesi gün bayram.
Biz çocuklar için yılın en özel, en güzel günlerinden biri gelip çatmıştı, en az bayram günü kadar arefe günün gecesi bizim için o zamanlar en heyecan verici zamanlardan biriydi.
Sabah erkenden kalkılacak çarşıya, ERBAA'ya gidilip bayramlıklar, şeker ve bayram için eve birçok şeyler alınacak.
Ne heyecan verici bir gün aman Allahım..
Bazen arefe günü beklenemezdi, arefe günü daha pahallı olur diye günler, hatta haftalar öncesinden bayramlıkların bir kısmı alınırdı ve istisnasız bayrama kadar her gece o alınan bayramlıklar konuldukları yerden özenle çıkarılır bir güzel sevilip tekrar yerine konurdu.
Hem sadece bayramlıklar mı alınacak?
Öyle ya her zaman gidilmezdi ki Erbaa'ya, sabah belki bizim için, fırından yeni çıkmış çıtır çıtır güzel bir Erbaa simidi veya meşhur Erbaa yağlısı ile başlıya bilirdi gün. Ah birde öğlen, top sahasının yanındaki seyyar köfte arabalarından bir yarım hatta yetmez bir de çeyrek ekmek köfte alsalar, birde parkta buz gibi bir limonata içsek ne güzel olurdu...
İş'te bu düşüncelerle bir türlü uyuyamazdık.
Yorgunluktan tel tel dökülen göz kapaklarımız adeta geceye meydan okurdu.
Normal zamanlarda geceleri bize ninni gibi gelen, nereden geldiği belli olmayan köpek havlamaları ve cırcır böceklerinin çıkarttığı sesler kulaklarımızı tırmalayıp dururdu, aslında çok da fazla dert etmezdik uykusuzluğu çünkü bir saatlik bir uyku bile bize fazlasıyla yeter de artardı bile..
Ve nihayet uykuya yenik düşer, mis gibi yün yorganın altında tatlı ve derin bir uykuya dalı verirdik.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, ufak bir seslenişle ok gibi fırlardık yataktan.
Köy minibüsü Erbaa ve köy arası adeta mekik dokurdu, herkes sabah erken kalktığı için, zar zor binerdik minibüse ama olsun Erbaa ya gidiyoruz ya önemli olan o...
Arefe günleri Erbaa panayır yeri gibi, hem çok kalabalık hem de çok güzel olurdu.
Bütün köyler, hem kendi getirdikleri ürünleri satmak hem de bayram alış verişi için akın akın çarşıya inerdi, neredeyse adım atacak yer kalmazdı ilçede.
İlçeyi boydan boya bölen ana caddenin heriki tarafı ve sokak araları traktörlerle, at arabalarıyla dolup taşardı.
o zamanlar neredeyse Erbaa'mızın sembölü gibi görülen, yine aynı ana cadde üzerindeki hastane ve top sahasına kadar olan arada, caddenin tam ortasındaki karşılıklı yaşlı çam ağaçlarının arasındaki yürüme yoluna yine köyden gelen at ve eşekler bağlanırdı. Hatta bazı köylüler köylerinden getirdikleri ürünleri heybelerinden çıkarıp hemen oracıkta satı verirlerdi.
Âdeta şehrin her sokağına bereket yağardı.
Demirciler sokağındaki kalaycıların çıkardığı çekiç sesleri, bırakın dene pazarı ve çevresini neredeyse tüm çarşıyı inletirdi.
Evde kahvaltı yapıldığı halde, minibüsten iner inmez ilk iş simit istemek olurdu.
Sonra bizim berber adresimiz belliydi, baba dostu berber salih. Manüel makinası biraz saçı çekerdi ama çok güzel alabros traşı yapardı.
Sıra gelirdi ayakkabı seçimine,
acaba posket (spor ayakkabı) mi?
yoksa potin (kundura) mi alsak?
Çok fazla seçenek olmasa da,
Her ikisini aynı anda alamıyacağımıza göre bir seçim yapmalıydık.
Akıllı çokullardık vesselâm, varlığı da yokluğu da iyi bilirdik.
Şimdiki gibi marka hastalığı yoktu, yeterki yeni ve fiyatı uygun olsun.
Ve bayramları bayram yapan en önemli şeye; şeker, kolonya almaya gelirdi sıra.
Pazar ve bakkal tezgâhlarında şimdiki gibi çok çeşitlilik yoktu.
Büyükler için ayrı, çocuklar için ayrı ayrı şekerler alınırdı.
Biraz lokum, biraz da leblebi de unutulmazdı.
Çikolata mı?
Biz o yıllarda kendisiyle henüz tanışmamışdık.
Bakkal ve pazar tezgâhlarında da olmazdı zaten.
Kolonya plastik şişelerde pek satılmazdı, evdeki cam kolonya şişeleri bitince atılmaz ve cam şişeler bakkallarda küçük el pompaları ile doldurulurdu.
Yavaş yavaş alışverişin bitmesiyle, köy minibüslerine, traktörlere, at arabalarına, yalın atlara, eşeklere heybeler, çuvallar, pazar çantaları, fileler yüklenerek köy yollarına doğru harekete geçilirdi.
Az, çok demeden yapılan alış veriş sonrası, herkesin yüzünde beliren mutluluk ifadelerini tarif etmek ne mümkün, özelliklede çocukların...
Alışveriş tamamdı.
Anneler de her arefe gününde olduğu gibi köy fırınlarını yakmışlar ve bayram ekmeğini, pideleri, cevizli ekmeği, baklavaları bu fırınlarda pişirmiş olurlardı. Artık geriye heyecanla beklenen bayram sabahı kalmıştı, vakit iyice ilerlemiş ve uyku saati çoktan geçmişti.
Yün döşekler yerlere serilmiş ama günün tüm yorgunluğuna rağmen uyumak ne mümkün
çünkü yarın BAYRAM...

Yusuf TAŞAR

Sayfa Başı