SEÇİM ÖNCESİ BİR DOST UYARISI | ERBAA GÜNDEM | Haber | Haberler - Tokat- Erbaa haberleri
  • Künye
  • Form
  • İlanlar
  • Fotoğraflar
EDD Yapı & İnşaat

SEÇİM ÖNCESİ BİR DOST UYARISI

Eğitimci Yazar Erhan Ziya SANCAR'ın kaleminden...

2023-04-09
SEÇİM ÖNCESİ BİR DOST UYARISI

SEÇİM ÖNCESİ BİR DOST UYARISI

Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar

Malum Türkiye'nin önünde çok önemli bir seçim var.

Milletvekili aday adayları belli oldu ve bugün de adaylar kesinleşecek.

Parti temayül yoklamaları yapıldı(!)

Genellikle liderlerin iki dudağı arasında belirlenecek şekillenecek listeler bugün açıklanacak.

Vatana hizmet etmek için milletvekili adayı olan tüm vatansever yurttaşlara başarılar diliyoruz.

Evet şimdi yine birileri vatan için nutuklar atacak yine vatandaş Me'met olanları hüzünlü gözlerle isteyecek.

"Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik." diyor Orhan Veli.

Neyzen Tevfik daha da net söylüyor sakınmadan sözünü;

"Kalkın ey ehli vatan dediler, kalktık; Herkes oturdu biz ayakta kaldık".

Türkiye'de siyasetin hangi saiklerle yapılacağına girecek değilim.

Parti liderlerini delegelerin belirlediği delegelerin de liderlerini seçtiği bir kısır döngüde gidip geliyoruz.


Bu siyasette de böyle sendikada da böyle sivil toplum kuruluşlarında da böyle .

Göstermelik demokrasi ve izleyen sadece izleyen Türk milleti...

Hatıtlar mısınız?

Ateşli hatipler vardı, idealist yürekler…

Vatan diyen bayrak diyen…

Hak diyen hukuk diyen..

Liyakat , hakkaniyet , adalet diyen..

Sıkılı yumruklarını göğe kaldırıp yeminler eden…

İnsan diyen isyan diyen..

Kahrolsun diyen..
Yaşasın diyen…

Sistemin dişlilerine diş sıkarak meydan okuyan, eşitlik diyen özgürlük diyen genç yürekler vardı..

Vardı…
Vardı…

Var mıydı?

Yok şimdi…
Nerede?

Seçilene kadar idealist olan o yürekler, yediklerini hazmedemeyen midelerinin kalplerini katılaştırması sonucunda koltuklarına yığılıp kalmış durumdalar.

Şimdi onlar eleştirdikleri sistemin verdiği koltuklarda oturuyor, sağa sola kaykılırken çok ama çok meşgulmüş gibi yapıyorlar..

Beraber saf tuttuklarına saf gözüyle bakarken bürokratik günlük yoğunluklarında çok ama çok yoruluyorlar…

Üzerine basıp yükseldiklerinin omuzlarından itiyorlar..


Demişler ya, "Homo hominus lupus.."
İnsan insanın kurdudur, diye.


Misal milli eğitimde , dün sendikalarda başkan olarak, hedefi bir olan inanmış kitlelere liderlik yapanlar, şimdi konforlu odalarında DYS evrak avcılığı yapıyor…

Dün bir sivil toplum kuruluş lideri olanlar bürokratik çarkların yağcısı olmuş, göz teması kurmadan, bir çalışanına dokunmadan insanın kanına dokunacak işler yapıyor.

Sistem dün karşısında olanı yutmuş, hazmetmeden önce hadi biat et, itaat demiş, emir komuta zincirini yeni çağdaş kölelerinin başucunda şıngırdatıyor…

"Dominus" diyen köle, modern dijital kırbacın şaklama sesleri arasında whatsapla devleti yönetmenin tatminini yaşıyor.

Bürokratlar siyasilerin performans takipçisi olmuş koltuklarını korumak için astlarının ensesinde boza pişiriyorlar.

WhatsApp grupları kurulmuş, herkes ‘miş gibi' yapıyor, projeler havalarda uçuşuyor, okullarda müdür ve müdür yardımcıları DYS yazışmalarına elektronik postalara yetişmeye çalışırken büyük müdürler toplantı üstüne toplantı yapıyor…

Okullarda çocuklar, akıllı tahtalar ve projelerde görev alamayan(!) öğretmenlere emanet edilmiş…

Zavallı taşralılar, merkezde boş oturmaktan sıkılan üstün akılların ürettiği proje tanıtım toplantılarına yetişmeye çalışıyor.

Yanlış mirim yanlış..

Eğitimci olmayan bir bakanımızın dediği gibi "Eğitim eğitimcilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş midir?" yoksa…

Yarına kalmadan yapılması gerekenler nedir peki?

Devleti whatsapla yönetmeyi bırakıp yerli ve milli bir yazılıma geçmeliyiz.

Bırakın mesailerini adam gibi yapsın herkes, saat 18'den sonra whatsaptan sanal emirler duyurular yayınlamayı bırakalım.

Okul yöneticilerini bırakalım okullarda mesailerini yapsınlar, okullarında kalsınlar, iddia ediyorum;

Milli Eğitimde tüm kurumlar çökse bile okul müdürleri sistemi yine de ayakta tutar.

Çağdaş bir köle gibi kullanılan okul yöneticilerine görev tanımlarını içeren kadro verilsin..

Şube müdürleri artık üvey evlat olarak görülmesin.

Milli Eğitim çalışanları klavye ve monitör çalışanı olmasın.

Öğretmenlere rotasyon gelsin…

Sürekli aynı okullarda çalışmaktan körleşmiş zihinlere rotasyonla can ışığı verilsin.

Çalıkuşu tabiatla buluşsun.

Obez bir sistemi ancak bu canlandırır.

Milli Eğitimde toprağın üstü altına getirilsin, nadasa bırakılan arazideki eski topraklar unutulmasın, vazgeçilmezler mezarlığı sadece korku filmleri için hatırlanmasın..

Bakanlıkta 4 yılını doldurmuş daire başkanlarından tutun, tüm il ve ilçeler dahil taşra yöneticileri yer değiştirsin ya da görevden alınsın..

VE ÇOK İDDİALIYIM internet ve akıllı telefona yeni nesil ebeveynleri teslim etmeyecek önlemler alınsın…
Asiye de kurtulur… İffet de...

Son söz dün ağacın üst dallarına tırmanırken dalımızı kıranlar da unutmasın ki saygı, ihtimam, hürmet kendilerine değil temsil ettikleri makamlara…

Başlarına gelmeden aşağıdaki öykümüzü hatırlasınlar;

Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.

Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.

Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.

Derin bir nefes aldı ve "Biliyor musunuz ne düşünüyorum?" diye sordu, "Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu.

Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu.

Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.

Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı.

Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim."

Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti… "Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum."

Bir an durdu ve sonra "Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum.

Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım.

Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum.

Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum."

Seyirciler gülmeye başlamıştı…

"Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu."

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi:

"Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır.*

Unutmayalım; Dün göz yumduklarımız bugün bize göz açtırmayacak olanlardır.

* Contritionem praecedit superbia.

Gurur, düşüşün bir adım önündedir.*

Vesselam.

Erhan Ziya SANCAR

*Simon Sinek'in "Leaders eat last"

(Liderler en son yer) kitabından alıntıdır.

Sayfa Başı